27 Şubat 2019 Çarşamba

Bakan açıkladı: Elektrik desteği ödemeleri başlıyor 1 mart 2019 ptt den ödeme alabilecekler


Ödemeler PTT aracılığı ile yapılacak Destek miktarının evde yaşayan kişi sayısına göre 40.31 ila 80.63 TL arasında değişeceğini ifade eden Bakan Selçuk, ödemelerin belirlenen kişilere düzenli olarak PTT aracılığı ile yapılacağını duyurdu. Buna göre; 1-2 kişi 75 kilovatsaat, 3 kişi 100 kilovatsaat, 4 kişi 125 kilovatsaat, 5 ve daha fazla kişi yaşayan hanelere aylık 150 kilovatsaat elektrik desteği verilmiş olacak. Bakan Zehra Zümrüt Selçuk, elektrik desteği ödemesi çalışmalarına katkılarından dolayı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na teşekkür etti. “Vatandaşlarımızın sevinçlerini görmek her şeye değer” “Vatandaşlarımızın sevinçlerini görmek her şeye değer” Zehra Zümrüt Selçuk, “Bakanlık olarak sosyal yardımlar konusunda ciddi bir mesai harcıyor, aktif hizmet sunmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hayata geçirdiğimiz yardımlar ile ihtiyaç sahibi ailelerimizin, yaşlılarımızın, engellilerimizin, vatandaşlarımızın her anlamda her zaman yanında olmaya, elinden tutmaya devam edeceğiz. Vatandaşlarımızın sevinçlerini görmek, yüzlerini güldürmek her şeye değer” dedi. Bakan Selçuk, elektrik desteğinin ihtiyaç sahibi vatandaşlara hayırlı olmasını temenni etti akp seçim öncesi halkı oyunu almak için her faturadan en az 50 tl gereksiz para aldığı faturayı.. şimdı 30 tl sini verricem diye hava atıyor Tek Zamanlı Tarife: 1 kWh elektrik tüketiminin kaç TL’ye karşılık geldiğini gösterir. Tek Zamanlı 1 Kwh ücreti = Evler için 0,5972 TL işyerleri için; 0,6788 TL dir. (tüm vergiler dahildir) Tüketim tutarı (TL) = Aktif-tüketim (kWh) x Aktif-birim fiyat (TL/kWh) Üç Zamanlı Tarife: Bir günün üç bölümü için ayrı birim fiyatlar kullanılır; bu yüzden toplam tüketimi tutarını bulmak için gündüz, puant ve gece olmak üzere üç tüketim tutarı hesaplanır. Toplam Tüketim tutarı = Gündüz + Puant + Gece Üç Zamanlı Tarife Ücretleri (Evlerde): Gündüz 06.00-17.00 > 0,605 TL Puant 17.00-22.00 >0,886 TL (Eğer bu saatler arasında tüketiminiz yoğunsa hiç geçmeyin) Gece 22:00-06:00 > 0,3783 TL yukarıdaki rakamlara tüm vergiler dahildir. Yani tüketim miktarınızı (kwh) olarak bu değerler ile çarpabilirsiniz. Hangi elektrikli cihaz kaç kWh harcar? Hangi elektrikli ev eşyası kaç TL’lik elektrik tüketir? Ortalama bir buzdolabı (derin donduruculu) aylık 67 kWh’lık bir tüketim yapmakta o da ay da yaklaşık 25-30 TL etmektedir, Televizyon günlük 7 saat kullanıldığı varsayılarak aylık 14 Kwh tüketim ile 7 TL elektrik tüketir, Çamaşır makinesi haftada 8 saat çalışırsa aylık 64 Kwh’lık bir tüketimle 28 TL tüketir, Bulaşık makinesi haftada 5 saat kullanılırsa aylık 24 Kwh bir tüketim sonucu 13 TL, Klimanız varsa Klima (A+ enerji sınıfı) ve günlük 8 saat ortalama kullanım da faturaya ayda 268 Kwh ve 120 TL gibi yansır, Elektrik süpürgesi ayda 4 saat açık kullanımda yaklaşık 4 Kwh tüketim ile 7 TL olarak faturaya yansır, Diz üstü bilgisayar günlük 4 saat kullanılırsa aylık yansıması 8.4 Kwh ve 4 TL civarı olur, Ütü haftada 4 saat açıksa aylık 25 Kwh ve 14 TL, Saç kurutma makinesi haftada 20 dk saat açık kullanılırsa aylık 3.2 Kwh ve 1.7 TL, Ekonomik olmayan Klasik ampul 3 adet 80 W’lık günde 5 saatten aylık faturası 15 TL eğer ekonomik ampul kullanırsanız aynı aydınlatma için aylık 3 TL faturaya yük bindirir, Elektrikli su kaynatıcısı (Elektrikli kettle) haftada 40 dk kullanımda aylık tüketim 7-8 Kwh ve 3 TL, Elektrikli fırın haftada 3 saat kullanıldığında aylık 30 Kwh ile 13 TL, Mikro dalgalı fırın kullanıyorsanız aylık yaklaşık 8 Kwh ve 3 TL şeklinde elektrik faturanıza yansır, Tost makinesi haftalık 1 saat kullanılırsa aylık 5-6 kWh ile 2 TL, Aspiratör- Davlumbaz ayda 4 saat kullanıldığında 1-2 kWh ile 70 kuruş, Telefon şarj etmek için kullandığımız şarj aleti haftada 14 saat, aylık 56 saatten yaklaşık faturaya 10 TL gibi yansıması olur.

26 Şubat 2019 Salı

KARADENİZ İNSANI. NERDEN NASIL GELDİ ,LAZLAR KİM .RUMLAR KİM


HEP BİR TARTIŞMA VARDIR LAZLAR KİM TRABZON RUM DUR PONTUS RUMLARI.. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YAŞAMIŞ KARADENİZ İNSANI BAZI ŞEYLER DEĞİŞMEZ DEĞİŞTİREMEZSİNİZ TARİH DEĞİŞMEZ İŞE GEÇMİŞTEN GÜNÜMĞZE KARADENİZ İNSANI Kaynak olarak da Yunan Tarihci Strabon'un Karadeniz sahillerini dolaştığı ve anlatığı kitabında Crenides’den (Kilimli) bir dağ aşdıktan sonra geldiği yeri ”Psylla” (Sayla) olarak bahsetmiş. Burayı tarif ederken; her tarafın bataklık olduğunu ve sivrisineklerin bol olduğunu vurgulamış... Zaten Psyllada Bataklık Sineği‘nin ismidir. Hani görmüşünüzdür, özelikle Sarı Dere ve Kara Dere üzerinde konan yeşilimsi bir sivrisinek. Strabon eski Kaz Köy sahilini de anlatııyor. Srabon daha sonra Tion (Filyos)a gectiğini söylüyor ve burayı anlatmaya başlıyor. Bu Kitap‘ta Sinop`a kadar gittiği yerleri gördüğü herşeyi yazarak daha önce adı konmamış yerleşim yerlerine de isim veriyor. MÖ 64 yılında doğan Strabon MS 24 yılında ölüyor. Yani Strabon MÖ I.Yüzyıl 2. Yarısında,Eregli,Zonguldak, Çatalağzı`ndan ve Filyos`dan, Bartına gectiği anlaşılıyor. Amasya`da doğup Amasya`da ölüyor. Roma`dan Mısır‘a her yeri gezerek kitabını oluşturuyor. Yunan flozofu Strabon`un Amasya`da heykeli bulunmanktadır. Harita`da çesitli dönemlere ait yer isimleri görüyorsunuz. Bu Kitap bize daha önce Catalağzı`nın bataklık olduğunu kanıtlayan başka veriler ile de ötüştüğünü gösteriyor. Hatta daha eski çağlarda İstanbul Boğazı açılmadan önce Karadeniz kıyılarının içlere doğru olduğu ve dolaysı ile Catalagzı`nın büyük bölümünde bir iç deniz olabileceğini, Eregli Fakültesi Tarih Bölümü Hocalarından duymuştum. Zaten bağzı inşaat sontaj calışmalarında çakıl taşı ve deniz kabuğu örneklerinin çıktigını biliyoruz. Strabonun gectiği yıllarda iç deniz olmadığı da kendi haritalarindan anlaşılıyor. Istanbul Boğazinın oluşumu çok daha önceki Yüzyıllara dayanıyor. MÖ. I Yüzyıl'da Çatalağzı`nda yaşam olduğunu da anlıyoruz. Zira Strabon, Kaz Köy Sahili‘nde ticaret yapıldığından bahsediyor. Tarihler boyunca çesitli Krallık ve İmparatorlukların içinde kalan Zonguldak,kömür bulunmadan önce geçim kaynağı Tarım ve Balıkcılık, hatta Kerestecilik olduğunu düşünüyorum. Özelikle Venedikli korsanların da sürekli ugradıklari yerler burası. Cenevizlilerin de hem korsanlar hem de ticaret gemilerinin uğrak yerleri. Harita`da görülen Maryandinya Bölgesi o dönem çok kalkınmış ve bu bağzı krallıkların ilgisini çekmiştir. Türklerden önce Frigya, Hitit, Pers, uzun yıllarda Yunan egemenliğinde kalan Zonguldak`ın en önemli antik iki ismi Ereğli`de Kral Herakleia (HERKÜL) ile Amasra`da Amatris Kraliçesidir. Bu iki hükümdarlığın paraları bulunduğuna göre ticaret burada sahiller kulanılarak yapıldığını gösteriyor. Geçen senelerde bulunan Devrek-Gökcebey IRMAK birleşkesinde antik yöreye ait Pazar yeri bulunmuştu. Bu da bize ticaretin burada gelistiğini gösteren başka bir kanıt. KARADENİZLİLER LAZ DEĞİLDİR Karadenizlilerin Laz olmadığı artık yavaş yavaş öğreniliyor. Lazlar Gürcülerin dört kolundan biridir. Konuştukları Lazca, Gürcücenin bir koludur. Günümüzde Gürcistan'da 250 bin Laz yaşamaktadır.Kaynaklarda "Güney Kafkas Halkı" olarak geçer. Tarih sahnesine M.Ö. 2000'lerde çıkmışlardır. Tarihlerine aşağıda değineceğim. LAZLAR KİMDİR .. Okul kitaplarımızda Urartular veya Hititler yerine birazda Kolhis'den bahsedilseydi etrafımızdan bu kadar bihaber olmazdık. Nedir bu Kolhis? Lazların tarihlerinde kurabildiği tek devlettir. Lazların bilinen ilk atalarıdır. Pers tehlikesi üzerine Romalılarla ittifak yapmış ve Romalıların aldığı yenilgiden Kolhis kralı sorumlu tutulup Romalı generaller tarafından öldürülmüştür. Daha sonra Romalılar tarafından işgal edildi. Krallıkla yönetilip halkı Pagandır. Günümüze bir çok eser bırakmışlardır. İki yüz ilâ üç yüz yıl hüküm sürmüştür. Lazlar yurtlarına "Lazona" derler. Lazlar Cumhuriyet tarihinde zaman zaman asimilize edilmeye çalışılmıştır. Bu gün Lazca okullarda seçmeli ders olmasına rağmen unutulmaya yüz tutmuştur. Lazlar genel itibarı ile barışçıl ve zeki insanlardır. Devlet kültürüne ve idealine sahip değillerdir. Nüfusunun çoğu köylerde yaşadığı için kendi sanat akımlarını oluşturamamışlardır. Bugün özellikle Hemşin, Pazar ve Ardeşen'de yaşarlar. Ama son yapılan genetik testlerde Rize nüfusunun dörtte üçünün Kafkas-Laz kökenli olduğu ortaya çıkmıştır. Hallerinden memnunlardır. Karadeniz'de ikisi de Müslüman olmasına rağmen Rumları pek sevmezler. KARADENİZ DE RUM VARMI.. Karadeniz'de tahminen 1.5 milyon Rum yaşamaktadır. Sakin olun. Bu Rumlar sanılanın aksine Müslüman Rumlardır. Yunanistana sempati ile bakmazlar ve bağımsızlık, isyan gibi idealler taşımazlar. Hristiyan akrabaları mübadele ile Yunanistan'a gönderilmesine karşın Müslüman Rumlara dokunulmamıştır. Kökleri eskiye dayansa da asla Karadeniz'in ilk yerlisi diyemeyiz. Yunan denizcilerin buralara koloniler kurmasıyla yavaş yavaş yayılmış, asıl yerlileri de yunan kültürüne karışmış, Yunanlaşmış ve neticede Yunanistan Yunan'larından ayrı "Pontus Rumu" denilen bir halk ortaya çıkmıştır. Çünkü Karadeniz'e gelen Yunanlar yerli halklardan bir çok şey almış onlarla karışmış, Akdeniz'e nispetle daha farklı bir Yunanca ve yunan ortaya çıkmıştır. Tarih boyunca bu Yunanlar kendilerini Yunanistan ayrı kabul etmeye başlamıştır. Pers imparatoruna isyan eden I. Mitridat Anadolu ve Karadeniz'de Pontus Krallığını kurdu. Mitridat'ın kendisi ve bütün hanedanı zamanla yunan kültüründen etkilenmiş bir Pers hanedanıdır. Yani devletin yöneticileri Pers kökenlidir. Daha sonra Anadoluyu tamamen sahiplenip yüz bin Romalı Pontus Krallığı tarafından öldürülmüş, neticede Romalılar üç farklı savaş yaparak Anadoluyu almış ve Pontus krallığını yıkmıştır. Daha sonra Bizans döneminde tekrar hareketlenen Karadeniz'de, kendileri de Trabzon kökenli olan Rum Komnenos hanedanı Bizans tahtından indirilince akrabaları Gürcülere sığınıp bütün Karadeniz'i teker teker dolaşmış, Sinop'tan Rize'ye kadar olan şehirler (Samsun Hariç) Komnenos'lara katılmıştır. Bize öğretilenin aksine Trabzon Rum İmparatorluğu Bizans'ın varisi değil her zaman düşmanı olmuştur. Bu düşmanlık zaman zaman sıcak çatışmaya dönmüştür. Trabzon devleti Kırımda bir takım şehirleri de ele geçirmiştir. Son Trabzon İmparatoruna kadar hepsi "Romalıların İmparatoru" sıfatıyla taç giymiştir. 1467 de bir Osmanlı eyaleti olan Karadeniz'de Rumlar barış içinde yaşamıştır. Birinci dünya savaşı sırasında ayaklanan Hristiyan Rumlar Pontus hayalinden çok Yunanistan'a bağlanma hayali taşıyordu. Neticede isyanları Müslümanları dışlayıp ırkçı bir Hristiyan-Rum politikası güttüğü için beklenen desteği bulamayıp bastırıldı. Bu gün bu isyan her açıdan Karadeniz Rumları tarafından yanlış bulunmaktadır. Hem de onlar hiçbir zaman Yunan bayrağının bir kopyası olan mavi bayrağı sahiplenmediler. (Bugün Müslüman Rumlar kendilerini sarı siyah renkli eski Pontus Krallığının bayrağının temsil ettiğini düşünürler), Karadeniz'den Hristiyan Rumların mübadeleyle gönderilmesi, Karadeniz tarihinde yeni bir sayfa açar. Geride kalan Müslüman Rumlar için de hayat kolay olmamış Lazlar gibi zaman zaman asimilize edilmeye çalışılmıştır. Romeyka (Yunanca kökenli Karadeniz Rumcası) unutulmaya yüz tutmuş Köylerin isimleri bile değiştirilmiştir. Bu gün dilleri ve köylerin isimleri için mücadele ediyorlar. Kendilerini her zaman bu ülkenin bir parçası olarak görürler. KARDENİZ DE ÖZ TÜRK SOYLARI Karadenize gelen ilk Türkler, Malazgirt savaşından sonra Karadeniz'i de ele geçiren Türk Askerleridir. Ne var ki Doğu Karadeniz'de halk büyük bir ayaklanma çıkarıp az sayıdaki Türk askerini yenip tekrar Bizans'a bağlanmıştır. Yıllar sonra bu bölgeye yerleşen Türkler, Gürcü Krallarıyla resmi bir ittifak yapıp Anadolu Türklerine karşı savaşmak üzere sınır boylarına yerleştirilen Kuman-Kıpçak Türkleridir. İlk olarak Artvin ve çevresine daha sonra Rizenin kırsal bölgelerine yerleştirilmiştir. Kıpçak-Kuman Türkleri daha sonra Trabzon İmparatorlarıyla da anlaşmış ve Trabzon Yakınlarına da yerleştirilmiştir. Ortodoks olan bu Türkler zaman zaman sarı saçları ve yeşil gözleriyle Yunan zannedilmiştir. Zaten hem kuman hem de kıpçak kelimeleri çoğu dilde sarışın demektir. Zamanla Kıpçak-Rum ilişkileri çok ilerlemiş, Trabzon'da Türkçe konuşan Ortodoks aileler kaynaklara geçmiştir (soyadları: Tourkopolous, vs.). Hatta Trabzon İmparatoru II. Aleksios Kıpçakların lideri Bekanın kızı Djiadjak Jaqeli ile evlenmiş kızları Anna Anakutlu Komnenos tahta çıkmayı başarmıştır. Kumanların yaşadığı Artvin, Rize ve Trabzon'un doğusu Rumlar ve Gürcüler tarafından "Saatabago" (Atabeyler Yurdu) diye isimlendirildi. Ortodoks Kumanlar Türkçe konuşup ibadetlerini Rumca yapardı. Bugün Artvin, Yusufeli, Ardanuç, Şavşat, Rize'nin batı yakası, Trabzon'un doğu yakası olmak üzere Türkiye'de 1.200.000'e yakın dil ve kültürünü kaybetmiş Ortodoks Kuman (Kıpçak) asıllı yaşamaktadır. Kumanlardan başka Samsunda Oğuz Türkleri-Karadeniz Rumlarının ittifakıyla kurulmuş pek bilinmeyen bir şehir devleti vardır. Bu ittifak Trabzon Rum İmp. karşı kurulmuş olup Selçuklular tarafından korundu ve büyük destek gördü.Zamanla Sinop'u da alıp Karadeniz'de korsanlığa başladılar. Osmanlının Trabzon'u almasıyla bazı Oğuz aşiretleri de Karadeniz'e iskan edildi. (Resim:Kuman Bayrağı) Karadeniz'de sanılanın aksine Laz-Rum-Türk unsurları arasında birlik ve beraberlik var olmuştur. Rum kültüründen gelen Horon ve Kemençe, Lazlardan gelen Tulum, Türklerden gelen kolbastı, asıl sahiplerinin olmaktan çıkmış ve Karadeniz ortak kültürünün bir parçası haline gelmiştir. Bu üç unsur Karadeniz'e aşıktır. Zaman zaman tatsızlıklar olsa da kardeşler gibi genelde barışıktır. Hiçbirisinin Karadeniz'deki varlıkları inkar edilemez. (Not:Bugün Müslüman ve çok cana yakın olan ve bizim bir parçamız olan Hemşin Ermenileri unutulmasın!). Trabzonspor da bu gün Karadeniz'de en büyük ortak değerlerden biri haline gelmiş Laz'ı Türk'ü Rum'u hepsinin ortak sesi olmuştur. Neticede bugün Karadeniz dünyaya örnek olabilecek bir öyküdür. Bu hepimizin öyküsüdür. Yazımı Karadeniz kardeşliğine ve Karadeniz'de zamanın yok ettiği, bugün adını bile bilmediğimiz yerli halklara armağan ediyorum.

Son dakika: Cüceler engelli statüsüne alındı


Halk arasında "cücelik" olarak bilinen akondroplazili vatandaşların engelli sınıfında tanımlanması ve pozitif ayrımcılıktan yararlanması için Kamu Denetçiliği Kurumunun (KDK) çalışmalarının sonuca ulaştığı bildirildi. KDK'den yapılan açıklamada, 2016 yılında gerçekleştirilen ilk başvuruda, akondroplazili bireylerin "Özür Oran Cetveli"nde yüzde 40 engel oranı ile yer almasının talep edildiği anımsatıldı. Açıklamada, bu ve buna benzer çok sayıda talebi değerlendiren "ombudsman"ın, "Engellilik Ölçütü, Sınıflandırması ve Engellilere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik" taslağına ilişkin çalışma yaparak bunun yayınlanması hususunda tavsiye kararı verdiği aktarıldı. Çalışmaların tamamlandığı bildirilen açıklamada, şunlar kaydedildi: "Kamu Denetçiliği Kurumunun, akondroplazili bireylerin engelli haklarından yararlanması için tavsiye ettiği yönetmelik değişikliği konusunda sürdürdüğü çalışmalar, nihayet güzel bir sonuçla taçlandı. 'Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik' ve 'Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik' 20 Şubat 2019 tarihli ve 30692 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı. Böylece akondroplazinin, KDK'nin verdiği tavsiye kararları doğrultusunda 'Engel Oranları Alan Kılavuzunda' yüzde 40 oranıyla yer aldığı görüldü. Vatandaşın ücretsiz avukatlığını yapan KDK, bir kez daha idareyle vatandaş arasında köprü oldu ve akondroplazili bireylerin mağduriyeti giderildi." "TÜM HAKLARIMIZI ALDIK" İzmir'de yaşayan akondroplazili Umut Kösemen yaptığı açıklamada, engelli sınıfında tanımlanması için KDK'ye 6 yıl önce ilk kez kendisinin başvurduğunu söyledi. Yapılan çalışmalar sonucu mutlu haberi aldıklarını kaydeden Kösemen, "Yönetmeliğin Resmi Gazete'de yayınlandığını görünce çok mutlu oldum. Aileler de beni aradı, çocuklarının geleceğini artık daha güvencede hissettiklerini söylüyorlar. Bu da beni çok mutlu ediyor. Bundan sonra da mücadeleye devam edeceğim." dedi. Kösemen, hayata hiçbir zaman küsmediğini dile getirerek 20 yıla yakın bir süredir aikido sporuyla ilgilendiğini, 4 yıldan bu yana ise okçuluk sporuyla kendisini zinde tuttuğunu ifade etti. Yönetmeliğin değişmesiyle kalıtsal cücelik hastalığı bulunan kişilerin yeni haklara sahip olacağının altını çizen Kösemen, duygularını şu sözlerle aktardı: "Yeni yönetmeliğe göre artık en az yüzde 40 engelli sayılacağız, engellilere tanınan bütün haklar artık bize de tanımlandı. Bu da bize erken emekli olma şansı verdi. Ev ya da araba sahibi olunmak istenirse de indirim sağlanıyor. Emekli olmak için önümüzdeki günlerde evraklarımı teslim edeceğim. Tüm arkadaşlarım adına KDK ve Bakanlık yetkililerine çok teşekkür ediyorum."

25 Şubat 2019 Pazartesi

GALATA KULESİ GİZEMİ .GALATA KULESİNDE NE YAPILIR.GALATA KULESİ GEZMEK

Galata Kulesi dünyanın en eski kulelerinden biri olup, Bizans İmparatoru Anastasius tarafından 528 yılında Fener Kulesi olarak inşa ettirilmiştir.[2] 1204 yılındaki IV. Haçlı Seferi'nde geniş çapta tahrip edilen kule, daha sonra 1348 yılında "İsa Kulesi" adıyla yığma taşlar kullanılarak Cenevizliler tarafından Galata surlarına ek olarak yeniden yapılmıştır. 1348 yılında yeniden yapıldığında kentin en büyük binası olmuştur.[3]
Galata kulesi 1445-1446 yılları arasında yükseltilmiştir. Kule Türklerin eline geçtikten sonra hemen her yüzyıl yenilenmiş ve tamir edilmiştir. 16. yüzyılda Kasımpaşa tersanelerinde çalıştırılan Hristiyan savaş esirlerinin barınağı olarak kullanılmıştır. Sultan III. Murat'ın müsaadesiyle burada müneccim Takiyüddin tarafından bir rasathane kurulmuş, ancak bu rasathane 1579'da kapatılmıştır.
17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezarfen Ahmet ÇelebiOkmeydanı'nda rüzgarları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra, tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını sırtına takarak 1638 yılında Galata Kulesi'nden Üsküdar-Doğancılar'a uçmuştur. Bu uçuş Avrupa'da ilgi ile karşılanmış, İngiltere'de bu uçuşu gösteren gravürler yapılmıştır.[kaynak belirtilmeli]
1717'den itibaren kule yangın gözleme kulesi olarak kullanılmıştır. Yangın, ahalinin duyabilmesi için büyük bir davul çalınarak haber verilmekteydi. III. Selim döneminde çıkan bir yangında kulenin büyük bölümü yanmıştır. Onarılan kule 1831 yılında başka bir yangında yine hasar görmüş ve onarılmıştır. 1875 yılında bir fırtınada külahı devrilmiştir. 1965'te başlanıp 1967'de bitirilen son onarımla da kulenin bugünkü görünümü sağlanmıştır

Galata Kulesi, Bizans İstanbulundan beri şehrin panoramasına dahil olan,
 kentin muhteşem silüetine damgasına vuran bir eser. Tarihi İstanbul kadar
 eski, adına pek çok rivayetler bulunan Galata... Geçen her martıyı, gemiyi,
 insanı selamlayan Galata Kulesi, yüzyıllardır şehre sessiz hakimiyetini sürdürüyor. Peki bu kule neden burada?


Galata Kulesi'nin gizemli hikayesi: Bu kule neden burada?
Neden 'Galata'?
Neden 'Galata'?
Galata Kulesi aslında, bölgenin en yüksek yerine 'gözetleme noktası' 
olarak yapıldı. 'Galata' isminin kaynağı konusunda pek çok rivayet bulunuyor.
 Kimileri sadece 'isim benzerliği' dese de, Galatlar Kavmi'nde yaşayanların 
isminin bu topraklara verildiği anlatılır. Başka bir rivayete göre Bizans'ta,
 bölgede sütçülükle uğraşıldığı için, 'süt üretimi' anlamına gelen 
'Galesu' da denirmiş. Bölgenin biraz ilerisinin adının Sütlüce oluşu,
 bu olayın tesadüf olmadığını düşündürüyor. Diğer bir rivayet ise, 
Boğaziçi'ni geçerek Pera'ya varan Galyalılar kavminden dolayı Galata dendiği yönünde...


70 Rum, 18 Müslüman mahallesi vardı
70 Rum, 18 Müslüman mahallesi vardı
Gayrimuslim halkın çoğunlukta olduğu Galata'ya, eskiden 'karşı taraf' deniyordu.
 Öyle ki 17'nci yüzyılda Galata'da 70 Rum, 18 Müslüman mahallesi bulunduğu anlatılır. 
Evet, kendi içinde mahallelere ayrılıyordu. Fetihten sonra ise ayrı bir kent olarak düzenlendi ve buraya bir kadı atandı. 


Gittikçe zenginleştiler
Gittikçe zenginleştiler
Fatih Sultan Mehmet, şehrin imarı kadar yerleşimine de önem veriyordu. Galata'ya Anadolu'dan
 getirdiği halkları yerleştirdi. Bölgenin öneminin farkındaydı. Kuşatma süresince olabildiğince
 tarafsız kalmaya çalışan bölge halkını, böylelikle hoş tuttu. Ticari çabalarında özgürlük tanıdı. 
Bu özgürlük, diğer İtalyanların da Galata'ya akın etmesine sebep oldu. Galata adeta ticarethaneye 
dönüştü. Osmanlı hazinesine para akıtan yerlerden biriydi artık.

Burada, yani Galata'daki tüccarlar, bankerler öyle zenginleşti ki, dönemin padişahlarına borç 
verecek duruma kadar yükselip şehrin imarına da katkıda bulunmaya başladılar. Bunlardan biri 
de Kamondo Ailesi'ydi.

19'uncu yüzyılda Galata Kulesi ve çevresini gezen yazar Edmondo de Amicis, Londra'nın kenar 
mahallelerine benzettiği Galata'yı, "Burada fesli sarıklı insanlar görmezseniz, şarkta
 olduğunuza inanamazsınız. Her tarafta Fransızca, İtalyanca ve Ceneviz dilleri konuşuluyor" diye anlatır.




Galata Kulesi neden yapıldı?
Galata Kulesi neden yapıldı?
Galata Kulesi'ne dair pek çok rivayet anlatılır. Bir rivayete göre
 M.S. 44-491 arasında İmparator Zenon tarafından fener ve gözetleme kulesi olarak; bir başka rivayete göre ise, 
savunma amacıyla MS 500'lerde inşa edildi. 1315 yılındaki büyük yangından sonra, imar faaliyetlerinden 
kule de nasibini aldı ve İsa Kulesi adıyla adeta yeniden inşa edildi. Ve yasağa rağmen surların etrafına 
hendekler kazdı Cenovalılar. Bu hendeklerin olduğu bölgeler, bugün "Büyük Hendek Sokağı" ve "Küçük Hendek Sokağı" olarak anılıyor. 


Gizli tüneller keşfedildi
Gizli tüneller keşfedildi
1352 yılında Galata surlarının bakım ve onarım işleri başladı. Kule dışında 
13 burç daha takviye edildi ve böylece hizmetteki burç sayısı 
40'a yaklaştı. Surlar üzerine ise yaklaşık 25 kapı ilave edildi.
 Hepsinden önemlisi, Galata Kulesi ve burçlar, yeraltından tünelle birbirine bağlandı.
 Sadece bir kişinin içinden geçebileceği boyutlarda inşa edilen bu tünellere, 
1964 yılında başlatılan restorasyon çalışmaları sırasında, Köksal Anadol'un sondaj çalışmaları sonucunda ulaşıldı.


'Kös kös dinlemek' deyimi Galata'dan geliyor
 'Kös kös dinlemek' deyimi Galata'dan geliyor
17'nci yüzyılda ise yangınları halka duyurmak ve gece yarısını belirtmek 
için 'kös', yani davul çalınma yeriydi Galata Kulesi. Halk bu kös sesini takip ederdi. 
Günümüzde kullanılan 'kös kös dinlemek' deyimi de buradan geliyor. Galata Kulesi'nde eskiden 
çalınan çan ise günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor.



Nereden nereye...
Nereden nereye...
Galata Kulesi'nin Kanuni Sultan Süleyman döneminde zindan olarak kullanıldığına dair söylentiler var.
 Kasımpaşa Tersanesi'nde çalıştırılan mahkumlara hapishane olduğu söyleniyor.

II. Selim zamanında ise yangınlar yüzünden iyice harap olan kule, ciddi bir onarımdan geçti.

III. Murad'ın zamanında kule bambaşka bir kullanıma sunuldu. Müneccimbaşı bu dönemde
 Galata Kulesi'nde bir astronomik gözlem rasathanesi kurdu. Bu gelişme başlarda
 sevinçle karşılansa ama sonra padişah yapılan baskılar sonucu rasathaneyi kapattı.

IV. Murad döneminde ise Hazerfen Çelebi, kanat takarak buradan uçmayı denedi.
 Galata Kulesi'nden başladığı uçuşu, Üsküdar Doğancılar Meydanı'nda tamamladığı söyleniyor.


Yeni detaylar keşfedildi
Yeni detaylar keşfedildi
19'uncu yüzyıldan itibaren güvenlik ve gözetleme amacıyla kullanılan Galata Kulesi, 
geçirdiği restorasyonlarla günümüze kadar ulaştı.

1962 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hayati tehlikeler bulunduğu
 gerekçesiyle boşaltıldı ve onarılarak turistik amaçlı kullanılmaya başlandı.

Önce 1964-1967 arasında, daha sonra 1997-2000 yılları arasında büyük restorasyonlardan geçti.

Limana girecek gemilere zamanı bildirmek için Londra'ya ısmarlanan 'time-ball'dan
 kalan metal küre ve pek çok detay, bu restorasyonlar sırasında fark edilip İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne kaldırıldı.


Peki ya yanındaki çeşme?
Peki ya yanındaki çeşme?
Bugün Galata Kulesi'nin kapısının üzerinde II. Mahmud'un tuğrası yer alıyor. 
Tuğranın hemen altında ise Şair Pertev'in 1832 tarihli bir kasidesi bulunuyor. 
Sırtını sur kalıntılarına dayayayan ve Galata Kulesi'nin hemen yanında bulunan 
Bereketzade Çeşmesi ise, 1732 tarihli. Bu çeşme Bereketzade Camii yıkılırken buraya 
taşındı. Mahalleye de adını veren Bereketzade Hacı Ali Ağa, Galata'nın ilk Türk yöneticilerindendi. 


Jean-Jacques Rousseau'nun babası burada yaşadı!
Jean-Jacques Rousseau'nun babası burada yaşadı!

Dünyanın en güzel manzarası...
Dünyanın en güzel manzarası... 
Galata Kulesi'nin şekli, yapıldığı zamanlardan günümüze kadar defalarca değişse de, 
konumu ve hakimiyeti değişmedi. Şehrin silueti olmaya her zaman devam etti. 
Neticede stratejik önemi olan bir noktaya inşa edilmişti. 9 katlı kulenin hakim 
olduğu manzara, sadece İstanbul'un değil, dünyanın en güzel manzaralarından birini sunuyor...

22 Şubat 2019 Cuma

YENİKAPI İL ŞEHİR TANITIM GÜNLERİ NEDİR

İstanbul’da şehir tanıtım etkinlikleri Fatih ilçesinde yer alan 673 bin metrekarelik eğlendinlen alanına ve 1 milyon kişi kapasiteli kent çayırına sahip Yenikapı etkinlik alanında düzenlenmektedir. Yenikapı etkinlik alanı metro, tramvay, otobüs, vapur ve özel araçla kolayca ulaşılabilecek merkezi bir noktada konumlandırılmıştır. Birçok Anadolu şehri tanıtımını bu alanda yapmaktadır. Bu alanda şehir tanıtım etkinliği yapmak için her ilin kendi ismini taşıyan dernekler federasyonu yahut yetkilendirilmiş bir birimi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne başvurup izin ve destek talep eder. Gerekli izin ve destek iki tarafın uzlaştığı tarih aralığında ilin tanıtımı Şehir tanıtım etkinliklerinde sergilenenler genellikle şehrin güncel kültürüne ait ürünlerden oluşur. Bu ürünler öncelikle yiyecek ve içeceklerdir. Daha sonra geleneksel kıyafetler ve yöresel oyunlar gelir. Şehir tanıtım etkinliklerine katılan kişiler üç farklı kategoriye dâhil edilebilir: a) Tanıtılan şehirde yaşayıp etkinlik için İstanbul’a gelenler b) İstanbul’da yaşayıp memleketi tanıtılan şehir olanlar c) İstanbul’da yaşayıp BAŞKA memleketLİ olanlar d akasarayda yaşayan afganistanlılar suriyeliler Bu kategorinin dışında etkinliğe katılan kişiler çeşitli işlerle görevlendirilmiş kimselerdir. Son olarak şehir tanıtım etkinlikleri konusunda belirtilmesi gereken bir başka husus da bu organizasyonun düzenlenme vaktidir. Bir haftalık süre ile düzenlenen etkinlikler yaz aylarında çok sık, ilkbahar ve sonbahar aylarında yaz aylarına göre daha az sayıda düzenlenir. Kış aylarında ise neredeyse hiç şehir tanıtım etkinliği düzenlenmez.* Yenikapı’da tanıtım etkinliği yapılan bir Anadolu şehri de Malatya’dır. Malatya Tanıtım Günleri, Malatya Valiliği kontrolü altında Malatya Dernekler Federasyonu (MADEF) tarafından düzenlenir. MADEF kendisine bağlı birimler ve İBB ile işbirliği gereği İBB çalışanlarının yardımı ile etkinliği organize eder ve gerçekleştirir. sinop günleri sidef.siyad dernekleri kastamonu günleri kasder dernekler efdarasyonu trabzon günleri trabzon dernekler fedarasyonu örnek illerdir a) Etkinliğin Planlaması ve Öncesi Malatya Tanıtım Günleri etkinliğini MADEF yönetim kurulu planlar. Etkinliğin medyada özellikle sosyal medyada tanıtımı için yönetim kurulundan bir kişi görevlendirilir. İBB ile ortak yapılacak tanıtma faaliyetlerini yürütmesi için bir kişi görevlendirilir. Malatya’da yapılacak etkinlik tanıtımı ve etkinliğe davetlerde bulunmak için başkanlığını yönetim kurulundan bir kişinin yaptığı bir heyet belirlenir ve Malatya’ya gönderilir. Malatyalı bürokratları, üst düzey yöneticileri Malatya Büyükşehir Belediyesi davet eder. MADEF yönetim kurulu İstanbul’da kendisine bağlı birimlerin etkinlik öncesinde, esnasında ve sonrasında yapılacak işleri tanımlar ve sözlü olarak bu birimlere iletir. Etkinlik için İnönü Üniversitesi ile etkinliğe katılıp aktif görev almaları için görüşmeler yapılır. b) Etkinlik Esnası
Tanıtım Günleri etkinliği protokolün açılış konuşmaları ile başlar ve konuşmacılara plaket verilir. Kurdele kesiminden sonra protokolün tüm standları gezmesi ile standlar aktif hale gelir. Etkinlik boyunca yiyecekler ve içecekler satılır, ikram edilir. Yöresel oyunlar oynanır. Esnaf denetimi yapılır. Etkinlikte yer alan ilçe belediyeleri bir hafta boyunca hazırladıkları programlarını uygular. c) Etkinlik Sonrası Etkinlik bittikten sonra esnaflardan geri dönüt alınır. Etkinliğe katılan her esnaftan dönütler alındıktan sonra MADEF yönetim kurulu genel değerlendirme toplantısı yapar. Bir sonraki etkinlik için geliştirilecek hususlar belirlenir. Malatya Valisi, MADEF’e iadei ziyaret yapar. Etkinlik, Malatya’yı Malatyalı Olmayanlara Tanıtabiliyor Mu? Başlıkta zikredilen sorunun cevabı en sağlıklı şekilde katılımcıların kimler olduğuna bakılarak verilebilir. Katılımcılardan stand açan, görev alanların yarısından fazlası Malatya’dan gelen kişiler ve kalan kişilerin neredeyse tamamı İstanbul’da yaşayan Malatyalılardır. İstanbul’da yaşayan katılımcılar; - Ticaret yapmak - Yöresel ürünleri tatmak - Yöresel ürünler satın almak - Piknik yapmak - Hemşerileri ile sosyal ağ kurmak ve iş ağına dâhil olmak - Yöneticilerle bir araya gelerek görüş, dilek, istek iletmek - Çocuklarına memleketlerini tanıtmak - Mikro düzeyde (memleket) üst kimlik bilinci geliştirmek - Hoş vakit geçirmek gibi amaçlarla etkinlik alanına gelmiştir. Malatya’dan gelen esnaf ise ürünleri için pazarını genişletmek ve ticaret ağını genişletmek ve güçlendirmek ve varsa markasının değerini yükseltecek faaliyetlerle gelmektedir. Etkinliğin protokolünde yer alan yöneticiler diğer illerden yöneticileri veya resmi/sivil kuruluşları davet etmemektedir. Katılımcıların kimler olduğundan ve Malatyalı olmayanları davet etmemelerinden hareketle Malatya Tanıtım Günleri’nin İstanbul’da yaşayan Malatyalı olmayanlara şehri tanıtmak konusunda etkisiz olduğu söylenebilir. Malatya Tanıtım Günleri’nin Malatya Tanıtım Günleri’nin katılımcılarının sayısı MADEF başkanı tarafından yüz binin üzerinde diye zikredildiği için bu kalabalık kitlenin İstanbul’daki turizm faaliyetlerine etkilerinden bahsetmek mümkündür. Etkinliğin etkilerini tartışabilmek için katılımcıların İstanbul’daki etkinlik içi ve etkinlik dışı işlerine bakmak başlangıç noktası olarak kabul edilebilir. Etkinliğe İstanbul dışından gelen kişiler İstanbul’da otellerde kalmıştır. Konaklanan yerler oteller olduğu için etkinliğin İstanbul’daki turizme olumlu bir etkisi olduğu ifade edilebilir. Bu kişiler, etkinlik alanı İstanbul’un tarihi ve turistik mekânlarının yakınında olduğu için buraları da ziyaret etmişlerdir. İlçe belediyeleri çalışanlarına ödül olarak etkinlik sonrası İstanbul’un tarihi ve turistik yerleri gezmeleri için bütçe ayırmıştır ve bu bütçe tarihi yarımada sınırları içinde harcanmıştır. Bu açıdan etkinliğin olumlu bir etkisinin daha olduğundan bahsetmek mümkündür. Etkinliğe İstanbul içinden, özellikle Fatih’e uzak ilçelerden, katılan kişiler de tıpkı Malatya’dan gelenler gibi Yenikapı’ya yakın yerlerdeki tarihi ve turistik alanları gezmişlerdir. Bu durumu da olumlu olarak değerlendirmek mümkündür.